10.BÖLÜM
Pazartesi gecesi o sessiz koridorda hareketlilik belirdi. Dört siyah maskeli kişi Ergin’in hücresindeki kilidi kırmayı çoktan başarmışlardı.
Operasyon başlamadan sekiz saat önce…
Ziya etrafına şöyle bir baktıktan sonra işaretlerle odaya girmeyi arkadaşlarına anlatıyordu. Bumerang operasyonu artık başlamıştı. Bu cehennemden kurtulmak artık devletin elindeydi.
Ergin, Ziya’nın ona tembih ettiği gibi hastanenin hücresinde kalıyor, üç silahlı Arap askerleri tarafından korunuyordu. Biri ayağa kalktı ve hastanenin tuvaletinin yolunu tuttu. Ziya gece görüş dürbünüyle takım arkadaşlarına işaret etti: “Hareketlilik var!” Elini aşağıya indirdi, yavaş ve sessiz adımlarla hücrenin önünde nöbet tutan askerleri öldürdü. Diğeri tuvalete girdi ve bir sonraki askeri bekledi. Asker tuvaletten çıktığında göğsüne iki el ateş etti. Arap önce dizleri üzerine çöktü, sonra yere yığılıverdi. Ergin heyecanlıydı birden kapının kilidinin zorlandığını gördü. Korktu! Ayağa kalktı. Ziya kafasındaki maskeyi çıkardı ve operasyon sona erdi.
Peki Ergin’i buradan neden kurtarmışlardı? Onu sıradan bir kişi yapmayan özellik neydi?
Sabah olmuştu. Ergin kendini bir ofiste bulmuştu. İçeride bir bayan vardı. Ergin yerden kalktı ve aynasına baktı. Odasının kapısını genç bir kız araladı. Belli ki çalıştığı ofisin sekreteriydi. Kız ona bugün gelecek misafirleri söyledi. Genç kız adamın gözlerinin içine baktı, sanki Ergin’in söyleyeceklerini bekliyor gibi bir hali vardı. Ama Ergin’in ağzından şu kelimeler çıktı:
- Ben burada ne arıyorum?
Genç kız:
- Efendim, sizi anlamıyorum. Haddim değil ama siz bu ülkenin en iyi yazarlarından birisisiniz.
- Yazar mı dedin? Peki odamdan çıkabilirsin!
Kahverengi deri koltuğa baktıktan sonra oraya oturdu.
Önce Savunma Bakanıyla konuştu. Misafir listesi oldukça kabarıktı. İçinden mırıldandı: “Allah’ım ben nasıl bu kadar ilerleyebildim” Hatırlamama problemini hâlâ yaşıyordu.
Onur ve Umut’u, Esra’yı ve diğer arkadaşlarını hatırladı. Onlar geçen sürecin içinde ölen kişiler olamazdı. Esra sonunda Ergin’le evlenmişti. Umut doktor olmuştu. Onur ise hâlâ babasından kalan marketi işletiyordu. Ya ailesi…
Babasının ve annesinin durumu iyiydi. Yusuf onca yaşananlardan sonra eğitimci olmuştu. Tabii Ergin’in yazar olması da onun eğitmen olmasında iyi bir rol oynamıştı. Yusuf geride bir de Ahmet isimli bir arkadaşını bırakmıştı. Ahmet sinirli, öfkeli, hırslı ve sabırsız bir insandı. Ergin Ahmet’i önceden de tanıyordu. Lise arkadaşını nasıl unutabilirdi ki… Hayat harika ve güzeldi. En azından eskiye ait hiçbir şey yazarın kafasına takılmıyordu. Esra’yla mutluydu. Çünkü o eşine sadık bir hanımdı. Sekreteri kapıyı iki defa tıklattıktan sonra içeri girdi. Ergin son yazacağı kitap üzerinde yoğun olarak çalışıyordu. Sekreter:
- Efendim.
- Girebilirsin Yasemin.
- Bugün iki tanıdığınız sizi ziyaret edecek.
- Kim?
- Biri yeğeniniz Aslı, diğeri de Ahmet isimli bir bey.
“Ahmet uzun süre sonra neden beni görmeye geliyor ki?” Ergin Ahmet’i uzun süredir görmemişti. Onu hangi rüzgâr atmış olacaktı. Yalnızca bu soruların tek bir cevabı vardı. Ahmet ile görüşüp konuşmaktan başka bir çare yoktu. Telefon çaldı. Arayan Esra’ydı. Evde huzursuz olaylar yaşandığını dile getiriyordu.
Yoğun çalışma, stres Ergin’i de yormuştu. Esra’ya akşam eve gelemeyeceğini, huzursuzluğu da kısa sürede halledeceğini dile getirdi ve buluşma saatini beklemeye başladı…