24. bölüm
Yine hayal kırıklığı… İnsanın sevdiğinin yanında olmaması hakikaten kötü bir hayal kırıklığı…
Muhtar, Recep’in ölümü üzerine tedirgindi. Bulunduğu koğuşun kapısı sert bir şekilde kapatıldı.Süleyman BABA, muhtarla sert bir dille konuşuyordu. Süleyman Baba:
“Sen ne yaptığını sanıyorsun? Ayağını denk al muhtar! Koğuşundaki tüm insanlara dikkat et! Elbet seni de sırtından vuran birisi olacaktır. Bundan sonra rahat uyuyamayacaksın!”
Muhtar’ın yüz ifadesi değişti. Korku dolu bakışlarla Baba’ya baktı. Sonra sağ kolu Remzi’yi çağırdı.
Muhtar:
-Remzi sana ne görev versem yapar mısın?
Remzi:
-Yaparım.
-Baba’yı öldüreceksin.
-Baba mı dedin? Bak beni öldürürler.
-Senin cesaretli biri olduğunu düşünüyordum.
-Öyleyim ama yine de karşımda ki insan çok güçlü birisi.Onu istediğim gibi öldüremem.
-Sen onu öldürebilecek misin?
-Dikkatli olursak kimseye zarar gelmez.Muhtar,dediğin gibi olsun.
Notlarımı karıştırırken bir gardiyan bana seslendi. “Ergin AVCI – Ziyaretçin var!” Gelenler annem ve babamdı. Sevincim yalnızca beş dakika sürdü. Beş dakikalık o an için insanlar burada her şeyi göze alırlardı.
Nesrin Hanım:
-Oğlum, nasılsın sağlığın sıhhatin yerinde mi?
Ergin:
-İyiyim beni merak etmeyin.
Ersin Bey:
-Bak ne lazımsa söyle yavrum.
-Size yok diyorum. Burada zaman öyle kolay geçmiyor. Akşam erken iniyor buraya. Her gün cinayetler işleniyor. (elini başına koyarak) Buradan beni kurtarın! Size ihtiyacım var.
Nesrin Hanım ağlamakta olan oğlunun gözlerinin içine bakarak:
-Sana söz veriyorum oğlum. Seni buradan kurtaracağız.
Ziyaret sonunda beş dakikalık mutluluğumla içeri girdim. Herkes bana tuhaf bir şekilde bakıyordu.
Süleyman Baba:
-Evlat sen iyi misin?
Elimi burnuma dayadım. Kan akıyordu. Başım çatlayacak şekilde ağrıyordu ve sonra yere yığıldım.
Baba bana bakarak: “ İyileşeceksin.” Dedi.
Gözümü açtığımda kendimi cezaevinin revirinde buldum. Karşımda genç bir hemşire ve uzman bir hekim vardı.
Doktor:
-Ergin Bey yapacağım bir şey yok, zaten sağlığınız hakkında bilgi aldım.
Ergin:
-Biliyorum. Şimdi koğuşuma gidebilir miyim?
-Tabi ki.
Koğuşuma giderken Remzi’nin tişörtünün koluna şiş sakladığını gördüm.
“Remzi bana bak!”
Seslenişim neredeyse tüm koridorda yankılanmaktaydı.
Ergin:
-Sen ne yaptığını zannediyorsun.
Remzi:
-Sen karışma Ergin.
-Remzi, Baba senin yapacağını biliyordur. Sen en iyisi bu şişi senin eline verenin eline geri ver.
Remzi yutkunarak konuşuyordu.Ağzımdan çıkan her kelime ile onu boğuyordum.
“Pekala dediğin gibi olsun.”
Baba’nın adamları her şeyi öğrenmişti. O akşam koğuşta Remzi’yi infaz edeceklerdi.
Ergin:
-Baba bunu yapma. Onun seni öldürmesini ben engelledim.
Baba:
-Nasıl?
-Onunla konuştum. O da bu akşam Muhtar’ın koğuşuna girecek, onu öldürecek ve sizin onu öldürmesinden kurtulacak.
Baba, Remzi’ye bakarak:
-Anlattığı doğru mu?
Remzi kafasını salladı. Baba, Ergin’e bakarak:
-Bu iki oldu evlat. Artık sana borcumu ödeyeceğim.
-Bana borcunuz yok. Kim olsa aynı şeyi yapardı.
-Alçakgönüllülüğünü takdir ediyorum. Evliydin öyle değil mi?
-Evet.
-Söyleyecektim.Bir tünel çalışmamız var zor günlerimiz içindi.
-Siz burada tünel mi kazıyordunuz?
-Sen revire kaldırıldıktan sonra çalışmalarımızı hızlandırdık. İki hafta içerisinde bitecek. Seni de sevdiğinin yanına göndereceğim.
-Teşekkür ederim ama başımı belaya sokmak istemem.
-Başın belaya girmeyecek. İstersen sana nasıl kaçacağını anlatabilirim.
-Nasıl olacak ?
-Kolay olacak.
O gece Remzi, Muhtar’ı yatağında uyurken şişleyerek öldürdü. Baba, bana her şeyi anlattı. Önce benim yerime izin alan bir gardiyan geçecekti. Tabi bunu da para vererek sağlayacaktı. Ben dönünceye kadar kimse kaçtığımdan söz etmeyecekti. Baba bana “Yalnızca yirmi dört saatin var. İyi vakit geçir. Seni iyi görmek istiyorum.” Dedi. Tünelden çıkmayı zor da olsa başardım. Artık firariydim.