55
Ergin’in yüzü Aslı’ya dönüktü.Cevabı yanıtlanmamış bir soruya bakıyordu.Kuzeninin tahlil kağıdını uzatarak:
“Bana ne olduğunu anlatacak mısın?”
Aslı önce kuzenine baktı.Elinde tuttuğu kan sonuçlarını inceledi.İnsanın kanında nadir bulunan bir maddeye özellikle baktı.Bu madde daha önce baygın halde bulunan adamın kanıyla aynıydı.
“Tampliye dedi.”
Ergin bu cevabın üzerine şaşırdı.”Sen tapınakçıları nereden biliyorsun?”
“Esra devletin bir görevlisinden bir tahlil sonucu aldı.Bu sonuç Esra yahut bize ait değildi.Seni bulacağımız yerde olan adamın kanından çıkarılan bir sonuçtu.Bu sırada yine yengem bana bir kağıt verdi.Üzerindeki harfler benimde dikkatimi çekti.”
“Sende araştırmacı birisi olarak üzerine düştün.”
“Fazlasıyla olmalı ki kanımdan da anlaşıldığı üzere bana da ulaştılar.”
“Beni de senin gibi serbest bıraktılar.”
Ev halkının her birine teker teker bakan Ergin:
-Bundan sonra daha dikkatli olmalıyız.Karşılaştığımız şey bizi toprağın altına kadar götürebilir.
Aile bu konuşulanlara bir anlam veremese de Ergin’in bu soğuk tutumundan korkmuşa benziyorlardı.
Lütfen diyerek konuşmasına devam etti.Herkes olduğundan daha fazla gizlensin.
Yusuf o gün girdiği memurluk sınavını söyleyecekti ki bu diyaloglardan sonra sesini çıkarmadı.Yeri ve zamanı değil diyerek Aslı’ya geçmiş olsun dedi.
***
Nalân ve Reis kaldıkları kulübeye geri dönmüşlerdi.Doktoru sandığında ölü olarak bulan Reis çok üzülmüştü.
“Senin gibi masum ve çaresiz adama nasıl silah doğrultmuşlar.”
Nalân:
“Baba bunların Allah’tan korkuları da mı yok?”
“Yok kızım.Bu adama bunu yapanlar kim bilir yaralarını sardığımız o gence neler yapacaklardır.”
“Baba,adını soyadını biliyoruz.Ülkenin iyi bir yazarı olduğunu da biliyoruz.Bana izin ver.En azından eşine,dostuna veya akrabasına onun hâlâ yaşadığını söyleyeyim.Bunu bilmeleri onlarında hakkıdır.”
“Pekala kızım ama çabuk dön.Seni de kaybetmek istemem.”
“O nasıl söz babacığım.Ben seni hiç bırakır mıyım?”
***
Gençlerin yoğun olarak bulunduğu bir çay bahçesinde ihtiyar bir adam çayını yavaşça yudumluyordu.Gazete başlıklarını da göz gezdiriyordu.Öğleye doğru yanına ondan daha genç birisi geldi.
“Efendim.Beni sadece dinleyin.Bizimle yetmişli yıllarda aynı cephede yer alan arkadaşımız şimdi emperyalist devletlerle iş birliği içindedir.”
“Emin misin?”
“Kendisini hep izletiyordum.Benimde liseden arkadaşımdı.Şimdi başkaları adına çalışıyor.Kurduğumuz kulübe ihanet ediyor.”
“O zamanında yanımızdan ayrılmıştı.”
“Size katılmıyorum.Onun bu mevkide olmasında hem bizim hem de sizin çok payınız var.”
“Öyle mi diyorsun?”
“Siz bizim başımızda olduğunuz sürece daha çok uzun yıllar kulübü ayakta tutabiliriz.”
“Yaşlandığımı düşünüyorum.”
“Siz eski topraksınız.Hangi yaşlanmadan bahsediyorsunuz?”
Adam güldü.Sen de beni on sekizli bir genç yaptın.”
“Bilgileriniz hâlâ çok tazedir.Eğer müsaade ederseniz,lavaboya kadar gitmem gerekiyor.”
“Tabi.”
“Döndüğümde sizinle konuşmak istediğim önemli bir konu daha var.”
“Bölücü örgüt mü?”
“Evet.”
O sırada genç adam lavaboya giderken yaşlı adamda oturduğu yerden manşet haberlere bakıyordu.Üç genç ayağa kalktı.İkisi kız biri erkek ayakta münakaşa ediyorlardı.Üç erkek daha bu münakaşaya karıştı.Yaşlı adam olanlara bir anlam veremiyordu.Ortalığın karıştığı o sırada kız çığlıkları atılmaya başlandı.Genç adam lavabodan koşarak ona yıllardır hocalık yapan adamın masasına gitti.Gördüğü manzara ürkütücüydü.Hocası masanın üzerine boyunu eğmişti.O kargaşada bir şekilde öldürülmüştü.
Genç adamın ağlamakta olan gözleri kan çomağına dönmüştü.”Ambulans çağırın!”
Diyordu ama adamın öldüğüne hâlâ inanmak istemiyordu ve şöyle diyordu.
“Hocama bunu yapanların hesabını tek tek soracağım ama önce bize ihanet eden Ergin’den başlayacağım..”