Beynimdeki KARA LEKE-Yazı DİZİSİ
  23.Bölüm
 

               23.bölüm

 

     Yusuf’un baygın hâlde olması ve bir şey hatırlamamış olması bize zaman kazandırdı. Ev halkı İlkay’ı uzun zamandır merak ediyordu. Ergin ve Emin ise her şeyi gizliyorlardı. Emin:

         -Şimdi ne olacak?

         -Yapılacak şey basit. “Ben yaptım diyeceğim.”

         -Olmaz.Bunu sana yaptıramam.

         - Sen gençsin, hem hasta da değilsin.

         -Sende hasta değilsin.

         -Hastayım. Beynimde kara bir leke var.

         -Peki benden niye sakladın?

         -Esra’ya söz verdim. Benim iyi olacağıma kendini öyle kaptırdı ki…

         - O seni seviyor.

         -Ama öleceğim. İçeride de ölebilirim, dışarıda da…

         -Bak benim üstümde çok ağırlık olacak ve en çok da pişmanlık.

         -Hayır, sakın pişmanlık duyma. Seni göz göre göre hapishaneye attıramam anladın mı?

         -Çok sağ ol Ergin, bu yaptığını ömrümün sonuna kadar unutmayacağım. Peki aileye ne diyeceğiz?

         -O çok kolay olacak. Kaza ile olduğunu söyleyeceğiz.

        

         Yirmi bir mart günü İlkay’a kaza süsü vererek onu öldürdüğümden iki yıla kadar hapsim istendi. Ama içeride olmak dışarıda olmaktan çok farklıydı. İlk günler bunu anlamadım ama daha sonra sevdiklerimin hasreti beni yiyip bitiriyordu. İçeride yaşam farklıydı, insanlar farklıydı, yaşayış tarzları farklıydı. Değişen hayat koşulumda ilk günlerimi kimseyle konuşmayarak geçirdim. Bir gün defterlerimi karıştıran iki kişi gördüm. Yanlarına gittiğimde defterimi havaya kaldıran bir adam:

 “Duyduk duymadık demeyin koğuşumuzda bir yazar var!”

 Adamın yakasına yapışıp “Size verin diyorum.Lütfen defterimi verin.”

 Yaşlı bir adam o iki kişiye sert bir tavırla seslendi:

  “Bırakın adamın eşyasını, size bırakın dedim.”

   Defteri aldım, yattığım divanın altına koydum. Yaşlı adamın yanına gittim. Ergin:

         -İsminiz nedir?

         -Süleyman, bana burada Süleyman Baba derler.

         Derken bir adam çıkıverdi. “Süleyman Baba, D11 koğuşundan seni Hayri Muhtar çağırıyor!” Yaşlı adam ince, cılız adama bakarak:

         -Yine neye başı sıkışmış? Muhtar beni çağırmazdı.

         Ben ranzama giderken beni çağırdığını duydum.

          “Gelmek istemez misin evlat?

         “Olabilir.”

         Yaşlı adamın arkasında yürüyerek başka bir kapıya geçtik. Muhtar diye seslendikleri kişiyi merak etmiyor değildim. Onun da yaşlı birisi olacağını düşündüm. Oysa yaşlı adamdan daha gençti. Bana bakarak:

         -Hoş geldiniz Süleyman Bey.

         Süleyman Baba:

         -Beni neden çağırdın?

         -Bana olan borcunu ne zaman ödeyeceksin?

         -Ödeyeceğim dedim. Biraz süre ver.

         -Peki. Yanındaki arkadaş kim?

         -Aramıza yeni katıldı.

         Elimi uzatarak:

         -Ergin Avcı dedim.

         -Sana soran oldu mu? Seninle mi konuşuyorum! Baba şu kültür mantarını dışarı çıkar. Seninle özel bir şey konuşacağız.

 

         Odadan çıktıktan sonra Muhtar, Baba lakaplı Süleyman Bey’le konuşmaya başladı.

 

         Muhtar:

         -Sana hürmetim var. Yıllardır bu mahpushaneye iyi baktın. Şimdi güç bizde, kendi adamlarınız bile sizden şikâyetçiler, kısa konuşacağım. “Yatağında rahat uyumanın vakti gelmedi mi? Buranın ağası artık benim!”

         Süleyman Baba:

         -Sen ne dediğinin farkında mısın?

         -Hani şöyle  derler, emeklilik gibi düşün, burası artık bana ait.

         -Bir daha benimle konuşacağın cümlelere dikkat et. Beni sakın bir daha rahatsız etme yoksa seni buraya, şuracığa gömerim.

         -Tehdit mi ediyorsun?

         -Nasıl anlıyorsan.

         -Seninle işim bitmedi Baba.

 

         Babayı dışarıda bekliyordum. Çok ama çok sinirliydi. Onunla koğuşumuza girerken bile burnundan soluyordu. Ona dik dik bakan Recep isimli adamı az daha öldürüyordu. “Senin gözlerini oyarım ulan! Çık dışarı!”

        Recep başını sallaya sallaya dışarı çıktı. Aynı akşam rasgele tuvalete gidiyordum. Recep ile Muhtar’ın konuşmalarına kulak misafiri oldum.

         “Onu öldür, seni mükâfatlandıracağım diyordu.”

         “Peki ağam sen nasıl uygun görüyorsan,öyle olsun.”

         Tuvalet çıkışında hiç kimseyi uyandırmadan yatağıma uzandım. Recep’in gece yarısı Süleyman Baba’nın yanına bıçağı ile gittiğini görünce ayağa kalktım. Bir takırtı oldu, Recep’i yere yığdım. Herkesi uyandırdım. Baba yüzüme bakarak:

         -Sana borçlandım. İsmin Ergin’di değil mi?

         Ergin:

         -Evet.

         -Belliydi. Belliydi bir kahpelik yapacağı. Çok sağ ol evladım.

         O gece beni resmen kendisinin varisi ilan etti. Çok yeniydim ama yaptığım şey çok hoşlarına gitmişti. Kendimi kahraman gibi hissediyordum.

 

 
  Bugün 55 ziyaretçi (72 klik) kişi burdaydı! Ergin AVCI 2020@COPYRIGHT  
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol