32.BÖLÜM
“Başka bir koğuşta olmak bile insanı ürkütüyor.”Eski koğuşumdaki arkadaşlarım daha cana yakındı.Buradaki insanların suratı buz kesilmiş gibiydi.Kimse kimseye onların değişiyle destursuz selam bile vermiyordu.Bende burada onlarla birlikte olduktan sonra hapishane jargonunu çabucak kaptım.”Anadın mı?Destursuz selam vermek gibi.”
Bu hayat bana göre değildi.Bugün beraat edeceğimi çok iyi biliyordum.Peki ben burada neden kendime işkence çektirdim.Hasta olduğumu bildiğim halde nasıl böyle bir şeyi kabul ettim.Yaşanması gerekiyormuş,tanrım bana burada yaşam gücü verdi,peki aynı tanrı benim buradan çıkabileceğimi,özgürlüğümü bana verecek miydi?
Bir adam yanıma yaklaştı.”Ne karalıyorsun sen?”
“Bunun seni ilgilendireceğini hiç sanmıyorum?”
“Ne dedin sen?”
Dışarıdan bir ses geldi.Sanki o soğuk duvarlar o an için bana sıcak gelmişti.
“Orhan neredesin?”
Orhan isimli koğuş ağası,Süleyman Babanın bağırışıyla ayağa fırladı.”Ağam hoş gelmişsin,sefa vermişsin dedi.”
“Emanetimiz ne durumda?”
“Sahibine teslim edilmeye hazır ağam.”
Meğerse beni boşu boşuna korkutmuşlar.Beni,koğuşun ağası Orhan ile beraber,Seyfi ve Süleyman baba son kez dönüşü olmayacak bir yere uğurladılar.
Birkaç kişiye benim için çok değerli olan kitaplarımı bıraktım.Süleyman Baba’ya zamanı saymadığı için bir saat hediye ettim.Hepsinden helallik aldıktan sonra askeri bir araç içerisinde dört asker tarafından mahkemenin yoluna koyulduk.
Yolda ilgimizi çekecek bir şey olmadı.Şehit Üst Teğmen Ali SARICI sokağının bitişiğinde aracımızı bir konvoy kesiverdi.Birileri beni kaçıracak ve firari sayılacaktım ama gözlerimi açtığımda o gencecik askerlerin cesetlerini gördükten sonra üzüntümü kelimelere dökemedim.”Bunlar insan olamazdı!”
***
Tuna ailesinin küçük oğlu babasının ona verdiği son mektubu istenilen yere ulaştırmıştı.
Adliye önü çok kalabalıktı.Herkes,basında dahil olmak üzere gazeteci-yazarın adliyeye gelecek olan cezaevi arabasını bekliyorlardı.
***
Gözlerimi ve ellerimi bağladılar.Bir koyun gibi bana eziyet ediyorlardı.Bir yumruk,iki yumruk derken kendimden geçtim.
O sırada gözüm az da olsa pek çok şeyi seçebiliyordu.Baş ucumda güzel vücutlu hemşire elbisesi giymiş,sarı saçlı bir bayan duruyordu.
Bir ses duydum.”Kendine geldi mi hayvan?”
“Siz kimsiniz?”
“Çok mu merak ediyorsun?”
“Alayınız on para etmez adamlarsınız.Tabi elim kolum bağlı tutuyorsunuz.İpleri çözünde ne kadar delikanlı olduğunuzu görelim?”
“Ne diyor bu?”
“Buradan kurtulduktan sonra annenin evine gideceğim.”
Yazar,adamları kışkırtmaya çalışıyordu.
Bir yumruk daha.”Bu bizi tanımıyor.Patron geldikten sonra kendimizi sana bir güzel tanıtacağız.”
“Ulan feriştahınız gelse beni korkutamaz.”
“Öyle mi dersin?”
Kapının sesini duydum.Patronları olacak adam bana baktı.
“Yazık olacak.Ülke bir yazarını daha kaybedecek.”Bir an tüylerimde bir ürperti oldu.Yolun sonu böyle olacakmış dedim.
“Hayır diyerek lafına devam etti.İri yapılı patron.Hayır!”
Şu an seni adliye önünde büyük bir kalabalık bekliyor ama bir çoğu şaşkın,neden mi?Son olarak Aslı’yı aradım,Senin kuzenin olan şu kızı,onu da olan bitenden haberdar ettim.Artık seni bekleyecek kimse yok.Tüm basın ve yayın kuruluşları cezaevi otobüsündeki ölü askerler hakkında yoğunlaşmış durumda.Şimdi sana ne yapmak lazım.Sen benim amcamı öldürdün bende seni öyle bir hale getireceğim ki seni kimse tanıyamayacak.”Adamın gözlerinde ateşlenen nefreti görebiliyordum.
“Bunu öyle bir ezin ki sabahı görmesin,sonra atın bir deniz kıyısına gitsin.Belki o saatten sonra buna acıyan birisi çıkarda bütün yapılanlar onun üzerinde kalır.”
Kara ceketli genç adam gülüyordu:
“Sen nasıl istiyorsan öyle olacak patron!”
Biri kollarını sıvadı.Diğeri eline bir sopa aldı.Kaldığım hücrenin tavanına baktım.
“Tanrım sen aileme dayanacak güç ver!Benimde intikamımı mutlaka görmemi nasip et.Eğer ölürsem yanında,yok sağ kurtulursam kendi intikamımı almayı bana nasip et.”
Ergin genç adamın öfkeli bakışlarına gözlerindeki alaycı bir tavırla baktı.
”Ne zaman başlıyorsunuz?”